
2019 yılından beri bloğuma tek bir yazı bile yazmamışım. Oysa ki beş yıl içinde hayatımda çok önemli değişiklikler oldu. Hayatımıza pandemi girdi ve uzun bir süre bırakın seyahat etmeyi, evden çıkamadık. Pandemi başlangıcında işten ayrılma ve ardından Londra’ya taşınma deneyimini yaşadım ve artık bunları yazıya dökme zamanı geldi. Bu süre zarfında ne gibi zorluklarla karşılaştığımı, bu zorluklarla nasıl başa çıktığımı, deneyimlerimden neler öğrendiğimi ve bu değişikliklerin benim için nasıl bir anlam taşıdığını yazmaya çalışacağım. Tecrübelerimi yazıya dökmek isteği uyandıysa içimde, artık bu “ada”da konfor alanım oluşmaya başladı demektir.
2020 yılında tüm dünyayı etkileyen pandemide herkes gibi benim de zamanımın çoğu evde geçti. Home ofis çalışmaya başladık. Evden çıkmamak ve home ofis çalışmak, yorulan bedenime ne yalan söyleyeyim iyi geldi. Belki pek çok kişi bu süreçte çok üretken olmuştur. Ben ise sadece dinlendim ve şarapla ilgili araştırma yaptım. İçtiğim şarap asidik mi, tam gövdeli mi (full body), uzun bitiş mi (long finish) gibi soruları cevaplayabilmek için araştırma yaptım ve tüm bu öğrenme aşamalarımı da İnstagramda my.wineglass sayfasında yayınlamaya başladım.

2020 yılı Kasım ayında, 20 yıl gibi uzun bir süre beyaz yaka olarak çalıştığım iş yerinden ayrıldım. İnsan, hayatta korkularından dolayı istediği bir şeyi bazen yapmaya cesaret edemez. Ben de hep işten ayrılmayı istememe rağmen buna bir türlü cesaret edememiştim. Benim cesaret edemediğim bu aksiyonu -evet o klişe kelimeyi kullanacağım- “evren” bana yaptı ve 2020 yılının benim için en büyük değişikliği olan bu ayrılıktan sonra çok büyük bir rahatlama yaşadım.
Artık yeni baslangıçlar beni bekliyordu. Bunu yazarken bile heyecanlandım. İşten ayrılmam yaşam yolculuğumda değişiklik yapma fırsatı sundu bana. Kendi hikayemi yeniden yazmak ve yeni bir hayata adım atmak başta kolay olmadı. 20 yıl aynı iş yerine gidip, hep aynı işleri yapmak insana ister istemez belli bir konfor alanı sağlıyor ve farkına varmadan işlerimizi otomatik yapar hale geliyoruz ve bu süreçte de hayattaki pek çok değişikliği fark edemiyoruz. Bu konfor alandan çıkmak başta kolay olmasa da, zaman içinde bu değişikliğin kendine ne kadar iyi geldiğini görebiliyorsun.
İşten ayrıldığım gün Londra’da yaşayan arkadaşımı aradım ve “ben işten ayrıldım, yanına gezmeye geliyorum” dedim. Arkadaşım da bana “turist vizesiyle gelme, Ankara anlaşmasına başvur hem daha uzun kalabilirsin” dedi. Turist vizesinin ücreti o zaman için yanılmıyorsam £500 idi. Ankara Anlaşması başvurusu da ücretsiz olunca “evet mantıklı, Ankara Anlaşmasına başvuracağım” dedim. Youtube’da yaptığım araştırmayla izlemem gereken adımlar, belgeler ve başvuru süreçleri hakkında bilgi edinince başvurumu da kendim hazırlayabildim ve 2020 yılı Aralık ayında, hayatıma İngiltere’de devam etmek için Ankara anlaşmasına başvurdum.
Ankara Anlaşması, Türkiye vatandaşlarına İngiltere’de iş kurma veya kendi işini yürütme amacıyla göç etme hakkı tanıyan bir anlaşmadır. Bu anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşik Krallık arasında 1963 yılında imzalanmıştır. İngiltere Brexit’ten çıkınca bu anlaşma da 2020 yılı Aralık ayı sonunda son buldu. Yani ben bu anlaşmaya son başvuranlardan biriydim.
2021 yılı Mart ayında Ankara anlaşması başvurumun sonucu olumlu geldi. Bu artık İngiltere’de iş kurma veya çalışma hakkına sahip olduğum anlamına geliyordu. Bundan sonra yeni hayatım bir yarımada olan Anadolu’da değil, bir ada olan Birleşik Krallık’ta geçecekti

2021 yılı Mayıs ayında pandemi nedeniyle Türkiye’nin kırmızı listeye alınmasıyla acilen 11 Mayıs’ta biletimi alıp Birmingham’a gittim. İlk 10 günlük karantina süresini kardeşimin evinde tamamladım. Karantina sonunda Weybridge’de beni İngiltere’ye çağıran arkadaşımın yanına gittim. Londra adaptasyon sürecini onun yanında geçirmek istedim. Arkadaşımın yanında kaldığım süre zarfında onun işlettigi “coffee shop”a gidip ona yardım ettim. Bunca yıl ofiste çalışan biri olarak her sabah kahve kokusu eşliğinde calışmak başlarda keyif verdi. Viyana’ya tatile gittigim yillarda “ne güzeldir şu kafelerde kahve kokuları eşliğinde calışmak” diye içimden geçirmiştim ama düzenli yapmaya başlayınca keyfin yanında ne kadar yorucu olduğunu da görüyorsun. Bir de artık buraya kendi işimi yapmaya gelmistim. 20 yıl gibi uzun bir iş tecrübem vardı ve şirketimi de kurup para kazanmaya başlamam gerekiyordu. Weybridge’de de bir ay kaldıktan sonra Londra’ya geldim.

Beni UK’ye cagiran arkadasim Taylan.
Ankara Anlaşması kapsamında İngiltere’de şirketimi kurdum. Business consultant olarak faaliyet gösteren T.T. Trading Ltd. genellikle işletmelere, supply chain management, operasyonel takip, logistic ve diğer konularda danışmanlık hizmetleri veriyor.

Artık konfor alanımdan çıkmıştım. Yeni bir ülkede yaşamaya başlamamla birlikte her şey değişti. Artık bir günüm diğerinin aynısı değildi. 47 yaşında radikal bir değişiklikle ülke değiştirmek ve yaklaşık 3 yıldır yeni ülkemde farklı deneyimler yaşamak bana hem iyi geldi hem de farklı bakış açıları sunarak farkındalık kazanma fırsatı verdi.
Yeni bir ülkede yaşamak, farklı kültürlerle tanışmak -ki bu sadece ingiliz kültürü değil pek çok milletin kültürünü de Londra’da öğrenebiliyorsunuz- size farklı dünya görüşlerini de fark etme imkanı sağlıyor.

Londra’nın kültürel çeşitliliği, farklı uluslardan gelen insanların bir arada yaşadığı bir şehir olması ve benim de Kuzey Londra’da Türklerin çok yoğun olduğu bir yerde yaşıyor olmam bana hiç gurbetteymişim hissi vermedi. Bu zamana kadar kendimi hiç gurbette gibi hissetmedim.

Yeni bir ülkeye taşınmak ve uyum sağlamak genellikle ilk aylarda bazı zorlukları da beraberinde getiriyor doğal olarak. Ben de bu zorlukları ilk altı ayda yaşadım. Ancak geriye bakınca zorluklarla başa çıkmak ve zamanla yeni bir yaşam kurmak; kişisel farkındalık ve kazandığım deneyimleri görünce”iyi ki gelmişim” dedirtiyor.
Yeni bir çevreye ve kültüre entegre olmanın getirdiği konfor alanı yavaş yavaş burada da olusmaya başladı.
Bisiklet ve ben. İşte beni buradaki yaşantımda en mutlu eden şey. Londra’da bisikletle ulaşım oldukça revaçta ve şehir geneli yaygın bisiklet yolları ağıyla donatılmış durumda. Ben de Londra’da ulaşım aracı olarak bisikleti tercih ediyorum ve hayatıma kattığı pozitif etkiler gerçekten muhteşem. Bisikletle tanıştığımdan beri; hem şehri keşfetmek hem de günlük rutinimi daha keyifli hale getirmek için harika bir araç bulmuş oldum. İş ve alışveriş tüm işlerimi bisikletle hallediyorum. Bu da buradaki mutluluğumun artmasına vesile oldu


27 Ağustos 2023’de İngiltere’deyken babamı kaybettim. Vizem uzatma sürecinde olduğu için cenazesine gidemedim. Babam yaklaşık bir yıldır hastanede tedavi görüyordu ve yoğun bakımdaydı. Yani ölümüne kendimizi hazırlamış gibiydik. Bu yüzden de o hastanedeyken pek çok defa bilet alip onu görmeye İstanbul’a gitmiştim. Kendimizi bu kadar hazırlamamıza ve uzun süredir bağımsız bir kadın olarak yaşamama rağmen, babamın vefatından sonra içimde yaşadığım ve tanımlayamadığım kayıp duygusu büyüyerek bana ağır gelmeye başladı ve günlerimi acı ile geçirdim.
Babamın vefatı çekirdek ailemde yaşadığım ilk kaybetme duygusudur. Başta öldüğüne inanamadım. Uzakta ve uzun süre görmeyince ilkel beynin onun hala hastanede olduğunu düşünüyor. Bu yüzden ilk hafta babamın öldüğünü kimseye söyleyemedim, çünkü ben henüz bunu kabul edememiştim. Birileri “başın sağolsun” dese ne diyecektim?
Eylül 2023’de 3 yıllık vizem gelince, cenazeden 2 hafta sonra İstanbul’a ailemin yanına gittim. Belki oraya gider ve mezarlığı ziyaret edersem babamın öldüğüne ilkel beynimi inandırıp babamla vedalaşabilirdim.
Ölümü bir yok oluş değil, bir yolculuk olarak görüyorum. Ruhumuz bu dünyada maddeyi deneyimlemek için bu bedeni secti ve iyisiyle kötüsüyle ya da cennetiyle cehennemiyle çeşitli sınavlardan geçiyoruz ve zamanı gelince bu gezegendeki yolculuğumuzu bitiriyoruz. Benim için ölüm böyle. Sizin için nasıl bilemem ama ben babamla vedalaşmak istedim. İstanbul’a gitmek istememin en büyük sebebi de buydu. Babamla vedalaşmak ve onun bu evrende sıkışıp kalmadan yolculuğuna devam etmesi.
Yaklaşık üç yıl boyunca Birlesik Krallık’ta; tarihi kaleleri, farklı kültürü ve viskisiyle(whisky) ünlü Edinburgh, Orta Çağ’dan kalma surları ve Gotik katedrali ile bilinen York, antik Roma dönemine dayanan termal suları ve tarihi mimarisiyle ünlü Bath, sahil kasabalari, kıyıları, doğal güzellikleri ve eşsiz kayalık oluşumlarıyla ve güzel sahilleriyle ünlü Dorset (Weymouth, Lulworth Cove, Durdle door), etkileyici manzarasıyla Portland ve Seven Sisters, canlı ve renkli sahil kasabası Brighton’ı gezdim.

Yaklaşık üç yıl boyunca Grease, Dirty Dancing, The Book of Mormon, Peaky Blinders, Back to the Future ve Janis Joplin’in hayatını anlatan, şarkılarının da yer aldığı bir müzikal olmak üzere toplam altı müzikale gittim. Back to the Future gerçekten inanılmazdı. Ayrıca, A View from the Bridge adlı tiyatro oyununu da izledim.
Yaklaşık üç yıl boyunca 4 kez de ev değiştirdim.
İngiltere’de yaşadığım süreyi bu şekilde özetledim. Yukarıda belirttiğim gezdiğim yerleri de ayrıca detaylı olarak yazacağım.

Harikasın Türkan’cım. Çok güzel yazmışsın… okurken çok duygulandım? ve çok heyecanlandım. Ellerine sağlık. Şansın hep bol olsun🙏
BeğenBeğen