KUDÜS

Yahudilerin, Hristiyanların, Müslümanların kısacası tek tanrılı dinlerin kutsal mekanı olan Kudüs şehrini görmek benim için oldukça önemliydi.

Uğruna savaşların yapıldığı, pek çok medeniyetlerin sahip olmak istediği bu şehir,  umursamaz bir sevgili gibi dimdik ayakta. Ben sadece birinizi değil hepinizi barındırdım der gibi, tüm tek tanrılı dinlerin inananlarını kendisini görmek için çağırıyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu kadar önemli bir şehri bir gün gibi kısa bir zamanda gezeceğimiz için rehber eşliğinde gezmeye karar verdik ve Hallelujah Tour ile görüşüp, 5 kişi için özel tur düzenledik. (Kişi başı 110 USD ödedik).

Tel Aviv’den 1 saatlik mesafede, Kudüs´deydik. Şehre girdiğimizde ilk göze çarpan Hasidik Yahudileriydi ( Dindar Yahudi de diyebilirsiniz).   Onları burada daha fazla görmeye başladık. Hasidik Yahudileri genelde siyah bir şapka giyinen, bukleli favorileri olan, beyaz gömlek ve siyah takım elbise giyinen kişilerdir.

Ilk uğrak yerimiz Zeytin Tepesiydi.  Kudüs deyince hem belgesellerde hem de pek çok dergide gösterilen Tapınak dağı canlı olarak önümüzdeydi.

Kubbet-üs Sahra ( Dome of the Rock -Hz Ömer zamanında yapıldığı için diğer adı Hz Ömer Camii’dir- ) ışıltısıyla , sol yanında Hz Muhammed’in miraca yükseldiği Mescidi Aksa ( Al-aksa Mosque), Hz İsa’nın 12 havarileri ile birlikte geçtiği Altın Kapı ( gold gate) karşımızdaydı.

Zeytin Dağından aşağıya inildiğinde; yolun caddeyle birleştiği yerde ünlü Getsemani bahçesi bulunmaktadır.  Burada Hz. İsa´nın tutuklanmadan önce dua ettiği söylenir. Bu bahçe içerisinde Church of All Nations kilisesi bulunmaktadır. Yolun karşısına geçip devam ettiğimizde Tapınak Dağına giriş yapıyorsunuz.  Rehber bizi maalesef bu yolu araba ile geçirdi. Arabayı park edecek uygun yer bulmak için zaman kaybettikten sonra, Eski Şehre girişimizi, ünlü Şam Kapısı’ndan (Jafta Gate) yaptık. Bizim Kapalıçarşı gibi dar yollardan geçip Müslümanların bulunduğu Harem-i Şerif’e geldik. Buradan Mescid-i Aksa’ya ve Kübbet-üs Sahra’ya giriş yapacaktık. Yalnız buraya girmek öyle kolay değil, Müslüman olmanız gerekiyor. Ben Müslüman’ın demeniz de yeterli değil –Müslüman mısınız diye sorulduğunda benim gibi yes diye cevap vermek yerine Elhamdülillah demeniz gerekiyor- Türklerin nüfus cüzdanlarında dini: İslam ibaresinin yazıldığını öğrendikleri için, bizden nüfus cüzdanlarımızı göstermemizi istediler. Ben de her yurtdışına gittiğimde pasaport dışında başka kimlik taşımam,  pasaportumu göstermek istediğimde ise bunu kabul etmediler. Ayşe arkadaşımız kimliğini getirmişti onun göstermesiyle 3 kişi içeriye girmiş olduk. Girmeden önce başınızı kapatmanız gerekiyor, bunun için dışarıdan her yerimizi kapatan ve çarşafa benzeyen bir kıyafet aldık-40 niş, yaklaşık 12 $ ödedik- bunu da üstümüze geçirip içeri girdik. Kutsal mekana bu kadar zor girilince kapının girişinde durup bir oh çekesim geldi. Iste her yerden parıltısıyla dikkatleri üstüne çeken Kübbet-üs Sahra karşımızda merdivenlerden çıkıp içeri girdik, diğer camilerde farkı ne mi? Gelip bu hissi yaşamak gerekir derim.

Diğer adıyla Ömer camisinden çıkıp, giden herkesin yoğun enerjisinden bahsetmesinden dolayı çok merak ettiğim Mescid-i Aksa’ya girdik.  Buranın enerjisi gerçekten çok yoğundu. Sadece yere oturup bunu hissetmek istedik. Aysel burada Beşiktaş için de dua etmiş, bu arada Beşiktaş akşam Liverpool’u yendi. Duaların bu kadar hızlı kabul olduğu bir yerde ben de dua etmeyi unutup çıktım, neyse başka sefere:) Dışarıda rehberle buluşup, eski kenti gezmeye devam ettik.

Yerleşim bölgeleri birbirinden sınır gibi ayrılıyor. Yahudilerin , Müslümanların, Hristiyanların hatta Ermeni´lerin bölgeleri ayrı. Burada yaşayanlar birkaç m2 alanı geçmeyen kutsal mekanlar arasında gidip geliyorlar. Dar yollar arasından geçip Yahudilerin, eski kutsal mabetlerinden kalan Batı Duvarı diğer bir adıyla ağlama duvarına ( wailing wall) geldik. Yahudiler bu duvarın önünde yıllar önce Yıkılan Tapınak için ağlayıp dua etmektedirler.

Buradan sonra Kutsal Kabir Kilise’sine gittik. Kutsal Kabir kilisesi diğer adıyla yeniden Diriliş Kilisesi İsa’nın yeniden dirileceği yer olarak bilinmesinden dolayı burası Hristiyanlar için hac noktasıdır. Buraya da girdiğimizde Hristiyanlar dua etmektedirler.

1 m2 alan içerisinde gezinirken; hem Müslüman, hem Yahudi, hem de Hristiyanların aynı Yaradana dualarıyla karşılaştık.  Öğle yemeği için mola verdiğimizde, New York’ta iken yiyip çok beğendiğim felafel denedim, fakat burada yediğimi beğenmedim. Belki de felafeli güzel yapan bir restaurant vardır fakat biz bunu bilmiyorduk. Rehberimiz; “bunlara güzel bir yemek yediririm” derdinden çok “nasıl komisyon alırım” derdinde olduğu için onun önerdiği yerde yedik.

Son olarak da Rönesans sanatçılarına ilham olan İsa’nın son akşam yemeğinin yendiği ( The Last Supper) yere gittik. Buranın turistik yer olarak bilinmesinden dolayı pek çok kişi girip fotoğraf çekmektedir. Böyle bir durumda ortamın mistikliğini hissetmek zor oluyor tabii.

Bundan sonra eski şehirden çıkıp, tamamen yeni şehre ve günümüz insanının tüketim yapması için kurulmuş olan alışveriş merkezlerinin olduğu mekana çıktık. Eski ve yeni şehrin  bu kadar yan yana olması ise trajikomik. Bir yanda ruhların savaşı, diğer yanda bedenlerin savaşı……


KUDÜS’ için 2 yanıt

Yorum bırakın